SÖYLEŞİyorum

”Otur lan ÅŸuraya ! ”

Emekli Vaiz

Bilal Ayaz ile KonuÅŸtuk

1.Sizi tanıyabilir miyiz?

Salihli, Kapancı köyünde 25.11.1957 tarihinde dünyaya geldim. İlkokulu 3. sınıfa kadar köyümde devam ettim. Babamın memur olarak atanması nedeniyle 4. ve 5.sınıfları Kula Atatürk İlkokulu’nda tamamladım. Sonra Kula Ortaokulu, Kula Lisesi Fen bölümünden mezun olarak ortaöğretimimi tamamladım. Bundan sonraki süreçte Gazi Eğitim Enstitüsü’nde bir müddet öğrencilik yaptım. Daha sonra da yeniden üniversite imtihanına girerek Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’ne kayıt oldum.1981 yılında yüksek lisans yapmış olarak fakülteden mezun oldum.

2.Diyanetteki hizmet süresiniz içinde yaptıklarınız ve yapmak isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir şeyler var mı?

Meslek hayatım 39 yılın üzerinde oldu. Bu süreçte insan odaklı işlerle meşgul oldum. Gerçekleştirebildiklerimiz var, gerçekleştiremediklerimiz var. Vaiz olmam hasebiyle benim iç dünyamda bir üzüntü halidir. Hala bu millete doğru dürüst namaz kılmanın şartlarını öğretemedik. Neden? Çünkü camide vaaza başlıyoruz, cemaat tek tek gelmeye başlıyor. Vaazın yarısında iken gelen cemaat, önceki anlattıklarınızdan hiç haberdar değil veya vaazın sonunda gelen ancak birkaç mesajınızı alabiliyor. Bu da vaazımızın tam hedefine ulaşmasını engelliyor.

Lakin 1999 yılında Salihli İlçe Müftüsü Ali Akyol’un riyasetinde benim de bulunduğum Hacı Lütfü Şen, Hacı Emin Tuğrul, Hacı Süleyman Güngör’ün ortak katkıları ile Salihli Diyanet Vakfı adına aşevini kurduk. Bu Salihli için en büyük hizmetlerden birisi oldu. 1999’dan bugüne pazar günleri hariç Salihli’de muhtaç insanlar için 700-800 kişilik yemek çıkarılmaktadır. Ayrıca Ramazan aylarında 2500-2700 kişilik yemek dağıtımı da gerçekleştirildi.

Aynı zamanda sokakta kalanlar için yine Åžahinler Vakfı’nın uhdesinde bulunan bir binada sokakta kalmak durumunda olanları koruyup kollamak açısından bir yurt yapabilmeyi tahayyül ettik ama o da gerçekleÅŸtiremediÄŸimiz çalışmalarımızdan birisi olarak kaldı.

Yaptıklarımızdan en güzellerinden birisi aÅŸevi. Lakin yapamadıklarımız da var. Mesela topluca insanların ibadetlerini öğrenebileceÄŸi bir uygulama yapmak nasip olmadı. Hatta bir defasında seferi bir imam arkadaşımız gelmiÅŸti. Kendisi seferi olduÄŸu için iki rekât namaz kılması gerekiyordu. Ben de camide vaaz veriyordum. Müftü Bey’e telefon ederek dedim ki, Hocam seferinin arkasında namaz nasıl kılınır? Cemaatimiz öğrensin diye teklif ettim. Maalesef ‘’cemaatin namazını tahrip etmeyelim’’ denilerek uygun görülmedi.

Bizim hizmetlerimiz sadece cami ile alakalı deÄŸil. Cami dışı alanlarda da bulunmamız ve insanlara hizmetimizi tanıtmamız gerekiyor. Bir hatıramı sizlerle paylaÅŸmak istiyorum. 2007 yılının Ramazan’ında Küçük İmam Camii’ne vaaz vermeye gidiyordum. O zamanın Ziraat Odası BaÅŸkanı Ahmet Can, Sipahiler Kahvesi’nin önünde 3 tane masayı birleÅŸtirmiÅŸ bir ÅŸekilde tek başına oturuyordu. Beni görünce ‘’Hocam nereye gidiyorsun?’’ diye seslendi. Ben de Ahmet AÄŸabey camiye gidiyorum vaaza baÅŸlayacağım dedim. ‘’Gel bir çay iç öyle git. ‘’Dedi. Bunun üzerine saate baktım Ahmet Abi vakit gelmiÅŸ bir an önce gideyim vaazıma baÅŸlayayım dedim. ‘’Otur lan ÅŸuraya, iki dakikada hepsi Müslüman mı olacak?’’ Dedi. Çayı içerken ‘’Sanayinin bütün içkici, berduÅŸ takımını buraya davet ettim. Teravihten sonra burada olacaklar. Mümkünse onlarla sohbet edebilir misin?’’ Dedi. Ben de bunu bir vazife kabul ettim ve teravihten sonra o gece sohbete baÅŸladık. 13-14 kiÅŸinin olduÄŸu bir gruptu. Sohbet öyle akıcı gitti ki vaktin nasıl geçtiÄŸini anlamadık. Çaylar, kahveler, çerezler, meyveler geldi gitti, bir baktık ki Åžehitler Mahallesi tarafından davullar çalmaya baÅŸladı. Sahura kadar orada sohbet etmiÅŸiz. Bu ÅŸekilde halkla bütünleÅŸerek cami dışı hizmetlerimizin de mutlaka olması gerektiÄŸine inanıyorum. Bu arkadaÅŸlarla 23-24 gün aynı ÅŸekilde teravih sonrası buluÅŸtuk. Köy vaazlarından geç geldiÄŸimde bile, saat 23.00-24.00 olmuÅŸ bakıyorum hala orada beni bekliyorlar, yine sahura kadar bu arkadaÅŸlarla Ramazan sonuna kadar beraber oldum. Son teravihin bitiminin akÅŸamında çay içerken abiler ben sizleri özlersem nasıl buluÅŸacağız?  Nasıl görüşeceÄŸiz? Diye sordum. Hepsi birden gülmeye baÅŸladılar. Ben yanlış bir ÅŸey mi söyledim? Diye sorduÄŸumda ‘’Hocam sen yanlış söylemedin ama biz yanlış adamlarız. Sen bizleri tanımıyorsun. Biz 11 ay izinliyiz.’’ Dediler. Ben de onlara bu kadar hasrete dayanamam, sizleri özlersem nerede buluÅŸacağız? Onu söyleyin dedim. İçlerinden birisi; önce sanayideki dükkanını tarif etti sonra da ‘’Apo Dayı’nın dükkânı hangisi?’’ diye sorarsan gösteriler dedi. Aradan bir buçuk ay geçti bir gün aklıma düştü. Bunları ziyaret etmek istedim ve yeri buldum. Bir baktım ki orada tanıdık İkiler Torna’nın sahibi Bekir AÄŸabey’i gördüm. Bekir AÄŸabey çay söyledi. Çayın bitimine doÄŸru dedim ki burada Apo Dayı varmış, onları ziyaret etmek istiyorum dedim. ‘’Sen bu berduÅŸları nereden buldun?’’ Diyerek bana bir sitem etti, sonra da tarif etti. GittiÄŸim yerde dükkân tertemiz içeride de kimsecikler yoktu. Seslendim, seslenmenin akabinde bir sandalyeye oturdum. On dakika geçmeden bir garson çay ve su ile yanımdan geçti. Benim arkamda sote bir yerde duran masaya çayı ve suyu bıraktı. Çıkarken de bana dedi ki ‘’Hocam bu çay ve su senin.’’ OÄŸlum niye oraya kadar götürüyorsun? Getir içeyim dedim. â€˜â€™Yok dedi, sen kalkıp alacakmışsın.’’ MeÄŸer benim ziyarete gittim aÄŸabeyler, benim oturduÄŸum dükkânın tam karşısındaki birahanedelermiÅŸ. Ve birahanede oldukları için dışarı çıkamamışlar. ‘’Hocayı çay almaya masaya yönlendirelim, biz de o ara buradan tüyeriz.’’ DemiÅŸler. Bakın yıllardır camilerde namaz kılıyoruz, 67 yıllık ömrümüzün belki de 55-60 yılı camilerde geçti. Camilerde cami cemaatinden birinin din görevlisine bu saygıyı gösterebileceÄŸi kaç kiÅŸi çıkar acaba? Biz nerede yanlış yapıyoruz? TebliÄŸimizdeki hangi hata ve kusur, cami cemaatini bu ÅŸekle getiriyor? Diye sorgulamadan da geçemiyorum. Bunu tefekkür etmemiz ve düşünmemiz lazım.

3.Din görevlisinin emeklisi olmaz. Bundan sonra gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeler var mı?

Elbette din hizmetleri daimidir ve hayat boyu devam eder. Şu anda zaten emekli oldum. Ama emekli olduğum günden bu yana vaazlarımı mazeretim dolayısıyla bir veya iki Cuma aksattım. Bunun dışında irşat hizmetlerine devam ediyorum. Geçen Ramazan sağ olsun İlçe Müftümüz Ramazan’da telefonla arayarak irşat programına alınacağımı söyledi. Benim için çok büyük bir onur oldu. İrşat hizmetlerine devam ettim ve vaazlarımız daha da fazlalaşmıştı desem yanlış olmayacak. Bu sene böyle bir teklif maalesef gelmedi.

Projelere gelince; bizim görevimiz insanlığa hizmet ve insan odaklı hizmet. Her türlü hizmette çalışmaya hazırım ve her zaman ve şartta görev yapmaya talibim.

4.Gençler neden dini hayattan uzak duruyorlar?

Bu konuda sebepler çok. 1.Aile 2.Okul 3.Sosyal çevre 4.Sosyal medya. Aileler olarak ‘’Aman ben çektim çocuÄŸum çekmesin. ’’Diyerek çocuklarımızı ibadete alıştırma noktasında hatalı davranıyoruz. Buna ben de dahilim. Halbuki bütün aile fertleri hassas davranmalı, çoluk çocuÄŸunu ateÅŸten korumalıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor. ‘’Yarın çocuÄŸunun ateÅŸte yanmasına razı olur musun?’’ Ama maalesef bu dünyadayken çocuklarımıza ateÅŸe atıyoruz. Çocuklarımıza ÅŸefkatte sınırı aşıyoruz, merhamette sınırı aşıyoruz. Ve çocuklarımızın İslami hayatına set koyuyoruz. Yine kendimiz aile içi iliÅŸkilerimizde İslam’ın temsilcisi olarak iyi bir temsilci olamıyoruz.

Gelelim okula. Din eğitimi dediğimiz zaman sadece namaz, sadece abdest, sadece oruçtan bahsediliyor. Hâlbuki dinin bütün değerleri göz ardı ediliyor. Peygamber Efendimiz ‘’Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’’ Buyurmaktadır. Din adına güzelliklerin, insanları kurtuluşa erdiren erdemlerin öğretilmesi, çoluk çocuğumuza bunun eğitiminin yaptırılması mutlaka gerekir. Okullarda da bunu beceremiyoruz.

Özellikle televizyonlar ve sosyal medya öyle bir hayata alıştırıyor ki; belki Türkiye’de 100 bin, 200 bin kiÅŸinin yaÅŸadığı hayatı gerçekmiÅŸ gibi televizyonlarda sunuyorlar. Milyonlarca gencimiz de bunların hayali ile bu hayatları yaÅŸamaya özeniyorlar. İşte ondan sonra aile içerisinde problemler, kadın cinayetleri, boÅŸanmalar meydana geliyor. Elbette çocuklarımıza saÄŸlam bir ölçü kazandırırsak, çocuklarımız da dinini yaÅŸayan insanlar olacaklardır.

5.Görev süreniz içerisinde cezaevinde de vaizlik göreviniz vardı.Oradaki gözlemlerinizden bahseder misiniz?

Cezaevi ayrı bir alem. O ortamı görmedikçe bunu anlayamıyorsunuz. Cezaevindeki insanların dünyası çok farklı. Ama ÅŸunu söyleyeyim 13-14 yılın üzerinde Salihli T Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda görev yaptım, inanıyorum ki en fazla saygı gören insanlardan biri oldum. Hangi suçu, hangi günahı, hangi hatayı iÅŸlerse iÅŸlesin dışlamadan, itelemeden hepsinin insan olduÄŸunu düşünerek onlara hizmet etmeye çalıştım. Karşılığını da aldım. Yüzlerce insan Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendi, yüzlerce insan konferanslarımızı dinledi. Çünkü haftada bir defa mutlaka konferans verdim. Ayrıca hiç bilmeyen 100’ün üzerinde insan da Kur’an-ı Kerim öğrenmiÅŸ oldu. Onlara dokunmak, onların dertleriyle hemhal olmak insana en güzel duyguyu da yaÅŸatıyor.

6.Dini konulardaki ciddi görüş ayrılıklarının sizce nedeni nedir?

Peygamberimizin irtihalinden 50-60-100 yıl sonra dini konularda anlayış farklılıkları ortaya çıkmaya başladı. 100-150. yıllardan sonra da mezhepler oluşmaya başladı. Bütün dini konulardaki anlayış farkının sebebi mezhep ve anlayış farklılıklarıdır. Mezheplerin ayrı görüş ve anlayış farklılığını biliyorsunuz. Mezhepler iki kategoride incelenir; birisi itikadi mezhepler yani inanç sistemimizle ilgili mezhepler, diğeri de ameli mezhepler. İbadet ve taatlerimizi nasıl yapabileceğimiz, nasıl yapmamız gerekiyor? Bunlarla ilgili bilgiler ameli mezheplerin konularıdır.

Bir de fetva ve takva dediÄŸimiz iki husus var ki uygulama veya anlayış farklılıkları oluÅŸmuÅŸtur. Farklı anlayışların, mezheplerin görüş ayrılıkları, sonra da tasavvufi hayatın İslam tarihinde yer almasıyla tasavvufi bakışla karışmış hercümerç haline gelmiÅŸtir. Bütün sıkıntılar buradan kaynaklandığı kanaatindeyim. Mesela bir tarikata göre çarÅŸaf giymeyen kadın tesettüre uyumamış sayılıyor, baÅŸka bir tarikata göre kafasına sarık sarmayan bir mümin hoÅŸ görülmüyor. Bütün bunlar bakış ve anlayış farklılıklarından kaynaklanıyor. Peygamber Efendimiz Mekke’yi Mükerreme’de deÄŸil de kutuplarda dünyaya gelseydi sarık mı saracaktı? Cübbe mi giyecekti? Maalesef insanların kendi görüşlerini dayatmalarından kaynaklanan birtakım farklı anlayışlar ortaya çıkıyor. Bu da İslam dünyasının en büyük dertlerinden birisidir. Bunların bütün olarak dini hayatımızdan çıkarılması da mümkün deÄŸildir.

7.Başınızdan geçen ilginç bir olayı okuyucularımız ile paylaşır mısınız?

Cezaevinde irÅŸat görevimi yaptığım bir gün; hırsızlığıyla meÅŸhur, mesleÄŸin ne diye sorulduÄŸunda ‘’Hırsız’’ diyen Salihli’nin çocuklarından birisi bir gün bana ‘’Hocam evinin kapı giriÅŸinde veya televizyonun üstünde ya da salonunda mutlaka bir resmin olsun.’’ Dedi. Ben de kendisine sen benim evdeki resmimi ne yapacaksın? Dedim. ‘’Hocam yanlışlıkla girersek sana zarar vermeyelim.’’ Dedi. Unutamadığım anılarımdan biridir.

8.Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Tabii bu konu çok derin bir konu. Hizmetler devam edecek. Çalışmaya devam edeceÄŸiz, üretmeye devam edeceÄŸiz. Mutlaka insanlara faydalı olmaya çalışacağız. Mevlana’nın, Hacı BektaÅŸi Veli’nin ve Anadolu Erenlerinin yolunda gayretle hizmetlerimiz devam edecek. Bundan sonraki hayatımız bundan önceki hayatımızdan  daha hayırlı, daha bereketli olur niyazıyla Rabbimin razı olduÄŸu bir hayat ÅŸeklinde devam eder. Allah’a emanet olun.

 

Yorum: Dünyada En Önemli Şey Nedir?

Yürüyüş yaparken YouTube’dan ilgimi çeken bir konuyu dinler, yürüyüşümü daha verimli hale getiririm. Geçenlerde bir konu başlığı ilgimi çekti. Başlık şu şekildeydi. ‘’Dünyada en önemli şey nedir?’’ Biraz düşündüm aklıma bir sürü şey geldi. Allah, Allah nedir ki? Diye meraklandım ve dinlemeye başladım. Fatih Atar ismindeki konuşmacı insanlar için dünyadaki en önemli şeyin ‘’Ölüm’’ olduğunu söylüyordu. Kendisini Müslüman olarak nitelendiren insanların, hayatına bakınca sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi yaşadıklarını eleştiren bir konuşmaydı. Çoğu Müslümanım diyenin kul hakkı, haram, helal, gıybet, namaz, mal hırsı vb. gibi konularda gerekli hassasiyeti göstermediğini, hiç ölmeyecekmiş gibi bir hayat yaşadıklarını eleştiriyordu.

Bu konuda ben de aynı fikirdeyim. İnsan hayatı sadece ölümle sonlansa belki bunu kerhen anlayış ile karşılayabilirim. Ama dinimiz dünyadaki yaşantımızdan öldükten sonra hesaba çekileceğimizi ve bunun cennet ya da cehennem gibi bir karşılığı olacağını söylüyor. İnanan insanın bu duruma bigâne kalması düşünülemez. Çünkü sadece ölümle iş bitmiyor, bir de sonrası var. O bakımdan Müslümanım diyen insanın yaşarken dinini en doğru şekilde öğrenmeye ve yaşamaya gayret etmesi gerekir.

Vaizlik görevi yapanlar da bu konuda önemli bir misyon yükleniyor. Yurdumuzun her tarafındaki camilerde dinimiz hakkında insanları aydınlatıyorlar. Bilal Hocam‘da yıllardır bu vazifeyi sürdüren birisi. Kendisini uzun yıllardır tanırım. Bütün vaazlarına hazırlanarak çıkar. Tane tane anlatımıyla dinleyeni yormaz. Kendisine kafama takılan dini konularda danıştığım konular olmuştur. Halkla iç içe yaşayan birisi olduğu için, kendisini bir gün bir kahvehanede, ertesi gün bir iş insanının bürosunda sohbet ederken görebilirsiniz. Söyleşimizde bahsettiği ‘’Apo Dayı ve arkadaşları’’ buna güzel bir örnektir.

Her can ölümü tadacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu yok. Henüz hayattayken Yüce Allah’ın bizden istediklerine dikkat kesilerek, ölüm ve sonrasını aklımızdan çıkarmamalıyız. Yüz sene önce yoktuk, yüz sene sonra da olmayacağız. Maddi ihtiyaçlarımızı aksatmadığımız gibi, manevi ihtiyaçlarımızı da aksatmamamız gerekli diyorum. Tabi ki sözüm inananlara…