SÖYLEŞİyorum

‘’Benim İçin En Değerli Olanı, Yıldız Tilbe ile Tanışmak Oldu’’

Müzisyen Hakan Karcı ile Konuştuk

1.Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Hakan Karcı. 1978 yılında İzmir’de dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi yine İzmir’de tamamladım. Yaklaşık bir yıldır Salihli’de yaşıyorum.
Müzikle tanışmam oldukça küçük yaşlarda, 9–10 yaşlarındayken evde bulduğum bir melodika sayesinde oldu. Televizyon ve radyoda dinlediğim şarkılara melodika ile eşlik etmeye çalışırken kulağım gelişti, müziğe ilgim arttı. Bunu fark eden ailem bana küçük bir org aldı ve o andan itibaren müzik hayatımın merkezine yerleşti. Kendi kendime şarkıların tamamını çalmayı öğrendim. Henüz çocuk yaşlarda amcamla birlikte düğünlerde org çalmaya başladım. Lise bitene kadar da bu şekilde sahneye çıkmayı sürdürdüm.

Eğitim hayatımda ise farklı bir yol izledim: lisede elektromekanik taşıyıcılar bölümünü okudum. Babamın da teknisyen olması sebebiyle elektrik, elektronik ve bilgisayar alanlarına olan ilgim hep devam etti. Son dönemde yapay zekâ teknolojilerine yoğunlaşarak bu alanda da kendimi geliştirmeye başladım.
Kendimi sakin bir yapıya sahip biri olarak tanımlayabilirim. Evde vakit geçirmeyi, film izlemeyi, müzik dinlemeyi ve özellikle bilmediğim konular hakkında araştırma yapmayı çok severim. Bir şey ilgimi çektiğinde, sonuna kadar öğrenmeden bırakmam.

2.Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?

1994 yılında babamın emekli olmasıyla birlikte İzmir’den Salihli’ye taşındık. 1996 yılı civarında gitara ilgi duymaya başladım. O dönemde Salihli’de müzikle ilgilenen çok fazla insan yoktu, dolayısıyla öğrenecek birini bulmak da zordu. Almanya’da yaşayan amcamdan yardım istedim; o da sağ olsun, Türkiye’ye geldiğinde bana eski ama oldukça kaliteli bir klasik gitar getirdi. Ancak babamın dükkânında sürekli çalıştığım için Salihli’de açılan ücretsiz gitar kursuna katılamadım. Bunun yerine, her akşam evde oturup saatlerce gitar çalmayı kendi kendime öğrenmeye çalıştım. Yaklaşık bir hafta on gün sonra basit şarkı melodilerini çalabilir hale gelmiştim. 1998 yılına kadar bulabildiğim tüm kaynakları okuyarak, çevremde gitar çalan arkadaşlardan öğrendiklerimi harmanlayarak akor ve ritim bilgimi geliştirdim.


Mayıs 1998’de askere gittim, Kasım 1999’da döndüğümde ise yeniden gitarla ilgilenmeye başladım. 2000’lerin başında Salihli’de tanıştığım müzisyen arkadaşlarla birlikte ilçenin ilk rock müzik grubunu kurduk. Yaklaşık bir yıl boyunca farklı mekânlarda sahne aldık. Grup üyelerinden bazıları üniversiteye başlayınca, solist pozisyonu bana kaldı ve bu benim için yepyeni bir deneyim oldu. İlk konserimizi Ahmetli’de bir ilkokulda vermiştik. O kadar heyecanlıydım ki çalacağımız on şarkının dokuzunun sözlerini ve hatta akorlarını bile unuttum. Neyse ki grup arkadaşlarımın desteğiyle konseri başarıyla tamamladık.
2001 yılına geldiğimizde Manisa’da bir fabrikada işe başladım ve maalesef grup dağılmak zorunda kaldı.

3.Pop müzik tarzını seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Aslında pop müziği seçmemin özel bir nedeni yok. Ben müzikte tarz ayrımı yapmayı hiçbir zaman sevmedim; her türün kendine özgü bir enerjisi ve duygusu olduğuna inanırım.

İlk rock grubu deneyimimin ardından, Manisa’da fabrikada çalıştığım yıllarda bir kafede canlı müzik yapmaya başladım. O dönemlerde sahnelerde en çok talep gören tarz pop müzikti. Dolayısıyla zamanla pop ağırlıklı çalmaya başladım. Bir anlamda, sahne ortamının dinleyici talepleri beni bu tarza yönlendirdi. Yine de sahnede sadece pop söylemekle sınırlı kalmadım. Rock, halk müziği, özgün müzik ve hatta arabesk parçaları da repertuarıma dahil ettim. Her sahnede ortama göre hareket etmeyi tercih ettim, çünkü dinleyiciyle aynı frekansta buluşmak benim için her zaman en önemli nokta oldu.

Pop müzikte ise özellikle 90’lı yıllarda çıkış yapan sanatçıları severek dinliyorum. O dönemin şarkılarında hem güçlü melodiler hem de duygusal derinlik vardı; bu yüzden o dönemi hâlâ “altın çağ” olarak görürüm.

4.Kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Sahnede söylemeyi en çok sevdiğim şarkılar, içinde barındırdığı duyguyu dinleyiciye yansıtabileceğim şarkılar olmuştur. Zamanla, sesimin yapısına ve tınısına uygun eserleri seçmeye özen gösterdim. Çünkü bir şarkının duygusu ne kadar derin olursa olsun, eğer onu doğru şekilde seslendiremezseniz o duygu dinleyiciye asla geçmez.
Bu yüzden ben önce şarkıyı kendim yaşamaya çalışırım. O duyguyu içselleştirdiğimde, hem sesime hem de sahne performansıma doğal olarak yansır. Dinleyicinin de aynı duyguyu benimle paylaşmasını hedeflerim.
Benim için söz ve melodi arasındaki uyum çok önemlidir. Melodisi zayıf bir söz ya da sözleri anlamsız ama altyapısı güçlü bir şarkı bana eksik gelir. İkisinin tam bir denge içinde olması, müziğin ruhunu oluşturur.

Sahneye çıktığımda dinleyiciye sadece bir “performans” sunmak yerine, onlara gerçekten duygusal bir paylaşım yaşatmayı isterim. Bir şarkıyı söylerken, ister dinleyici tarafından istenmiş olsun ister benim seçtiğim bir eser, o duyguyu korumaya özen gösteririm. Yeni bir şarkı öğrenirken de mümkün olduğunca orijinaline sadık kalmayı, ama duyguyu kendi yorumumla harmanlamayı tercih ederim.

5.Beste veya besteleriniz var mı?

Evet, şu ana kadar iki tane bestem var. Ben şarkı sözü yazmayı ya da şiir yazmayı başlı başına ayrı bir sanat olarak görüyorum. Birkaç kelimeyi yan yana getirip altına bir melodi ekleyip “beste yaptım” demek bana doğru gelmiyor. Söz yazmak, duyguyu kelimelere dökebilmek bambaşka bir derinlik istiyor. Bu yüzden bestelerim iki taneyle sınırlı kaldı diyebilirim.
Bana göre beste sürecinde önce söz gelmeli. Çünkü sözlerin taşıdığı duygu, müziğin yönünü belirler. Eğer çok duygusal bir söze aşırı hareketli bir melodi eşlik ederse, o sözlerin anlamı kaybolabiliyor. Buna çok güzel bir örnek de “Ankara’nın Bağları” bence; insanlar şarkıyı bir oyun havası olarak bilir ama sözleri ayrı olarak okunduğunda aslında oldukça duygusal bir anlam taşır.

2000 yılından bu yana aktif olarak sahne alıyorum. Bu süreçte özellikle enstrümanımı geliştirmeye, sesimi daha da güçlendirmeye ve sahne performansımı iyileştirmeye odaklandım. Hâlâ öğrenilecek çok şey olduğuna inanıyorum ve her yeni deneyimin bana bir şeyler kattığını hissediyorum.

6.İlk sahne deneyiminizi mutlaka hatırlıyorsunuzdur. Anlatır mısınız?

İlk sahne deneyimim Salihli’de bir mekânda, rock grubumuzla birlikte gerçekleşti. O dönem gerçekten çok güzel tepkiler alıyorduk; insanlar bizi benimsedi, enerjimizi sevdi. Ancak rock müziğin bölgede çok geniş bir dinleyici kitlesi olmaması nedeniyle grup uzun soluklu devam edemedi. Sahneye her çıktığımda, hatta bugün bile, hâlâ aynı heyecanı hissediyorum. İlk zamanlarda seyircilerin yüzüne bile bakamıyordum; utangaç bir yapım vardı. Sadece şarkı söylerdim, sahnede konuşmak bile bana zor gelirdi. Hatta bazen o kadar heyecanlanırdım ki ellerim titrerdi. Yine de dinleyicilerden hiçbir zaman olumsuz bir tepki almadım. Tam tersine, verdikleri destek ve sıcaklık beni hep motive etti. Belki de sahnede kalabilmemin en büyük nedeni o sevgiyi hissetmekti.

Unutamadığım bir şey varsa, o da sık sık şarkı sözlerini unutmamdır. Bu durum hem heyecanımı hem de o dönemki samimiyeti çok güzel özetler.

7.Ülkemizde pop müzik nasıl algılanıyor sizce?

Bana göre pop müziğin altın yılları 90’lı yıllardı. O dönemlerde hem söz hem müzik anlamında büyük bir özen vardı; üretimler gerçekten kaliteliydi

Günümüzde ise o dönemin ruhu ve kalitesi yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte artık herkesin evinde küçük bir stüdyo kurabilmesi mümkün hale geldi. Bu durum elbette üretimi kolaylaştırdı ama aynı zamanda çok sayıda amatör ve özensiz çalışmanın da ortaya çıkmasına yol açtı.
Piyasa giderek elektronik müzik ağırlıklı bir yöne evriliyor. Şarkılar çok hızlı tüketiliyor; bir eser birkaç hafta veya ay içerisinde popüler olup sonrasında unutulabiliyor. Oysa 90’lar pop müziğinde çıkan şarkılar hâlâ herkesin dilinde, hafızasında.
Benim sahnelerimde de en çok yer verdiğim kısım 90’lar popudur. Hem duygusal anlamda hem de müzikal kalite açısından dinleyiciden en güçlü geri dönüşleri o şarkılarla alıyorum.

8.Müzik sektöründe karşılaştığınız zorluklar nelerdir?

Açıkçası en zor kısmı sahne almak ve emeğimizin sömürülmediği bir mekân bulabilmek. Zaman zaman en iyi olduğumuz tarzın dışına çıkmamız, daha farklı türlerde şarkılar söylememiz için baskı yapılabiliyor. Bu da sanatçının kendi tarzını özgürce ifade etmesini zorlaştırıyor.

Dijital platformlarda yer almak elbette güzel bir imkân, ancak dinlenme oranlarının düşüklüğü ya da türü belli olmayan şarkıların ön plana çıkması insanı zaman zaman üzüyor. Günümüzde gerçekten çok kaliteli işler yapan sanatçılar var ama ne yazık ki birçoğu fark edilmiyor.

Benim en büyük destekçim ise eşim Betül. Müzik benim hayatımın merkezinde olduğu için o da bu tutkumun ne kadar güçlü olduğunu biliyor. Her aşamada yanımda olması bana büyük moral ve motivasyon veriyor. Onun desteği olmasa belki bugün hâlâ bu kadar tutkuyla müzikle uğraşamazdım.

9.Sizin bir de Azerbaycan tecrübeniz var. Biraz bahseder misiniz?

Evet, 2013 yılında İzmir’de bir mekânda sahne alıyordum. Yaklaşık beş-altı ay gibi kısa bir sürede oldukça ciddi bir dinleyici kitlesine ulaşmıştık. O dönemde Azerbaycan’dan gelen bir iş insanı bana Bakü’de sahne alma fırsatı sundu. O sıralarda yaşadığım bazı kişisel sorunlar da bu kararı hızlı almama neden oldu ve hiç düşünmeden teklifi kabul ettim.

Bakü’de yaklaşık dört yıl boyunca neredeyse her gün sahne aldım. En güzel tarafıysa, orada kendimi hiçbir zaman yabancı bir ülkedeymiş gibi hissetmememdi. İnsanların samimiyeti, sıcakkanlılığı ve sanatçıya duydukları saygı gerçekten takdire şayandı.
Azerbaycan’daki o yıllar, benim müzik yolculuğumun en özel ve en öğretici dönemlerinden biri oldu. Hem sahne tecrübemi hem de insan ilişkilerimi geliştiren, unutulmaz bir dönemdi.

10.Salihli’de sahne aldığınız bir yer var mı?

Şu anda Salihli’de sahne almıyorum. Açıkçası tarzımdan dolayı. Bu tarzı benimseyip kabul edecek bir mekân bulmak pek mümkün olmadı diyebilirim.Uzun zaman önce birkaç mekânda sahne alma fırsatım olmuştu ama bunlar çok uzun soluklu olmadı.

2018 Köprübaşı’nda Karaaslar Motor Grubu’nun düzenlediği bir konser etkinliğinde sahne aldım. Gerçekten harika bir ortamdı; hem birlikte çaldığım sahne arkadaşlarım hem de motor grubunun başkanı, yöneticileri ve üyeleri beni son derece samimi bir şekilde karşıladılar. Üç gün süren etkinlik boyunca akşamları ateş başında gitar çalıp şarkılar söyledik.
O günler benim için hem müzikal açıdan hem de insan ilişkileri bakımından en keyifli, en sıcak zamanlardan biriydi.

11.İlginç bir anınızı anlatır mısınız?

Müzik yolculuğum boyunca birçok ünlü sanatçıyla tanışma fırsatım oldu. Ancak bunların arasında benim için en değerli olanı, Yıldız Tilbe ile tanışmak oldu.
Yıldız Hanım, tanışmayı en çok istediğim sanatçılardan biriydi. Samimiyeti, kişiliği ve müziğe olan içten yaklaşımı beni gerçekten çok etkilemişti. Onunla birlikte şarkı söylemek benim için unutulmaz bir anı olarak hafızama kazındı. Yıldız Tilbe dışında da birçok değerli sanatçıyla sohbet etme, müzik üzerine konuşma fırsatım oldu.

Belki biraz daha özgüvenli bir yapım olsaydı, o dönemlerde tanıştığım bazı sanatçılardan destek isteyebilir ve belki de bugün çok farklı bir noktada olabilirdim. Ama yine de o karşılaşmaların hepsi benim için büyük bir tecrübe ve ilham kaynağı oldu.

12.Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Aslında özel bir mesajım yok. Zaten buraya kadar okuyan ya da sahnede beni dinlemiş olan değerli insanlar, sanata ve sanatçıya verdikleri en büyük desteği çoktan göstermiş oluyorlar. Benim için en güzel karşılık, insanların şarkılarıma eşlik etmesi, sahnede birlikte aynı duyguyu paylaşabilmemizdir.

Bu vesileyle, bana bu fırsatı sunduğunuz ve sesimi daha geniş kitlelere ulaştırma imkânı verdiğiniz için sizlere ve tüm dinleyicilerime gönülden teşekkür ediyorum.
Evet, şu sıralar birkaç yeni çalışma üzerinde de duruyoruz. Söz ve müziği Bilgi Varol’a ait olan bazı şarkıların düzenlemelerini yapıyoruz. Eğer her şey planladığımız gibi giderse, çok yakında bu şarkıları tamamlayıp dinleyicilerle buluşturmayı hedefliyoruz.

Yorum:  ”Salihli’den Ayrılmak İstemiyorum

Hakan ile Dr. Rasim Aşın’ın her hafta perşembe günleri toplandığımız tiyatro evindeki (Salihli Sanat Tiyatrosu) ”Kültür Sohbetleri” programında tanıştım. Kendisine Hakan diye hitap edişimden anlaşılacağı üzere kısa sürede kaynaştık abi, kardeş gibi olduk. Hemen bir söyleşi sözü aldım.

Kısa bir süre sonra kendisinin en büyük destekçisi olan Eşi Betül Hanım ile yaşadığı bahçeli evinlerinde beni misafir ettiler. En dikkatimi çeken şey bu ikilinin sıra dışı bir hayat tarzları… Bahçe kapısından girince sizi 4-5 adet iri cins köpekleri karşılıyor. Önce irkildim ama dostça hoş geldin der gibi bakışları beni rahatlattı. Şu anda adını hatırlayamadığım, beni görünüşü ve kart sesiyle korkutanı var ki beni yanılttı, çünkü en sırnaşığı o çıktı. Köpeklerin haricinde, kediler, kümes hayvanları hayatlarının bir parçası. Kendilerine mini bir çiftlik kurmuşlar.

Pop müzik hakkında biraz araştırma yaptım. Dünyada 1960’lı yıllardan itibaren popüler olmaya başlamış. Zaten pop müzik de popüler müziğin kısaltılmış haliymiş. Halkın kolayca dinleyip sevdiği müzik anlamına geliyor. Ülkemizde bilinen temsilcilerinden Tarkan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu, Mustafa Sandal gibi pop sanatçıları farklı tarzlarıyla ilk aklıma gelen sanatçılar.

Kadife sesiyle pop müzik dünyasında kendine özgü bir duruş sergileyen Hakan Karcı’da müzik yolculuğunda inşallah hak ettiği yeri ve değeri bulur. Kendisine Salihli dışından teklifler gelse de Salihli’den ayrılmak istemiyor. Sanatını memleketinde icra etmek istiyor. Sanatını icra edilebileceği nezih bir sahne bulursa, Salihlilerin onu maddi ve manevi olarak gönülden destekleyeceğinden eminim.