Genel

Türklere İhanet ve Düşmanlık Meselesi; Tarihimizdeki Tabular

Bugüne kadar hep resmi tarih bize “Arap ihanetleri”nden bahsedegelmiÅŸtir.

“Araplar bize şöyle düşman, onlar bize şöyle ihanet ettiler, Anadolu’da köpekleri boÅŸuna Arap diye çağırmıyoruz” ÅŸeklinde hep düşünce beyanları olagelmiÅŸtir.

Hicaz’ı kaybetmemiz Araplardan bilinse de sözde müttefikimiz Almanya’dan bize yeterli yardımın gelmemesi mesela hiç tartışılmamıştır.

“Hicaz trenine Araplar pusu kurdu” denedursun İngiliz iÅŸbirlikçisi lejyonlardaki Nili adındaki casusluk örgütü hiç tartışılmamıştır.

Israrla bu mevzuya hep ideolojik önyargılarla bakılagelmiştir.

Mesela Emevilerin Maveraünnehir akımları ve ele geçirdikleri yerlerdeki mevali politikaları tartışılırken, savaÅŸları tartışılırken TürgiÅŸ Hakanına İslâm’ı kabul etmesi için gönderdiÄŸi elçi ve halifenin mektubu hiç ele alınmamıştır.

Tıpkı PKK terörüne yıllarca Kürt terörü, Kürt isyanı denme gibi bir yanlışlığa düşüldüğü gibi halihazırda mason olan Åžerif Hüseyin’den normalde ne biyolojik olarak Arap olmayan ne de İslâm’a samimi olarak inanmayıp Müslüman rolü oynayan Lawrence’a, Ürdün Kralı Abdullah’tan Haccac bin Yusuf’la Kuteybe bin Müslim’e, Suudilerden misyonerlik okullarına giden ve pan-Arabist olarak yetiÅŸtirilen Arap gençlerine kadar tüm kötüler Türk-Arap iliÅŸkileri bakımından kaide olarak görülürken mesela Hicaz’da Osmanlı müttefiki olan ReÅŸidiler ve yönetimini ellerinde tuttukları Cebel-i Åžammar EmirliÄŸi’nden Atatürk’le Trablusgarp Savaşı’ndan beri dostluÄŸu olan ve I. Dünya Savaşı’nda da Türklerle müttefik olan Senusiler’e ve liderleri Åžeyh Ahmed es-Senusi’ye, Beni Esed kabilesinin reisi olan ve Türklerle müttefik olan Salem Farqad al-Khayoun’a, İngilizlerin kendine yaptığı Irak Krallığı teklifini reddedip I. Dünya Savaşı’nda aÅŸireti ve emrindeki birlikleriyle birlikte Osmanlı ordusunda savaÅŸan, hatta Millî Mücadele esnasında Urfa’ya gelip burada direniÅŸ gösteren ve İstiklâl Madalyası alıp vefat edince Ankara Cebeci Mezarlığı’na defnedilen Uceymi Sadun PaÅŸa’ya kadar tüm namuslu Araplar ise Türk-Arap iliÅŸkilerinde istisna kabul ediliyor ve bu tabuları kırmaya çalışan da anında laiklik karşıtı, gerici, karşı devrimci sayılıyor.

Aynı ÅŸekilde TuÄŸrul Bey Arap deÄŸil deyip Abbasi halifesinin kızını TuÄŸrul Bey’e vermemesi kabul edilir fakat Malazgirt Savaşı esnasında Abbasi Hilâfetince Selçuklu’nun baÅŸarısı için hutbe okutulması adeta inkar edilir.

Halbuki ihanetin milletle, ırkla, milliyetle alakası olsaydı o zaman Osmanlı’nın arkadan kuyusunu kazan Theodor Herzl’i, İngilizlerle iÅŸ tutmada Åžerif Hüseyin’den daha cüretkar olan Nili Örgütü’nü nereye koyacağız? Hakeza İngiliz ve Fransız ordusunda yer alıp iÅŸgal yıllarında İstanbul’da ve Anadolu’da her türlü pisliÄŸe imza atan Senegalli askerleri nereye koyacağız?

Bu yüzden ihanete de, ortaklığa da millet, ırk ve milliyet ekseninden değil, karakter, tihniyet, zihniyet ekseninden bakmayı ne zaman öğrenirsek ancak o zaman tarihimizi de, hafızamızı da özgürleştirebiliriz.

Milletçe dini yönden töresel yöne, tarihsel yönden geleneksel yöne değin istisnasız tüm tabuları yıkıp önyargılı baktığımız her şeyle helalleşip serbest bıraktığımızda çok daha parlak bir geleceğe yelken açacağımızı ve bu mertebeye ulaşmamızı temenni ederek yazımı burada sonlandırmak istiyorum.